Girişimcilik Konferansı ve Ünal Aysal Tez Değerlendirme Yarışması Ödül Töreni

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergün’ün konuşma metni .

 

İktisadi Araştırmalar Vakfının çok değerli Başkanı ve üyeleri İstanbul Ticaret Üniversitesi değerli rektörü kıymetli misafirler, bugün İktisadi Araştırmalar Vakfının düzenlemiş olduğu böylesine güzel bir organizasyonda sizlerle bir arada olmaktan büyük mutluluk duyuyor hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz.

 

Bugün burada yaptıkları başarılı Yüksek Lisans ve Doktora çalışmaları nedeniyle bazı arkadaşlarımıza ödül vereceğiz. Vakfın 50. yıl etkinlikleri çerçevesinde aynı zamanda buda var. Bu arkadaşlarımıza bilime ve düşünceye yapmış oldukları araştırmaya katkılarında dolayı ayrıca konuşmamın başında teşekkür etmek istiyorum. Başarılı bir tezin ne kadar büyük bir emek istediğini ne kadar zahmetli bir çalışma gerektirdiğini çok iyi biliyor. Arkadaşlarımıza bundan sonraki çalışmalarında da ayrıca başarılar diliyorum.

 

”Bakanlığımıza herhangi bir yabancı ülkeden veya yabancı bir şirketten ne zaman bir temsilci gelse her gelen şunu açıkça ifade ediyor ki; ‘Türkiye’nin muhteşem bir potansiyeli var’…”

 

”Birçok şirket bu potansiyele yatırım yapmak istiyor. O nedenle de önemli oranda bazı şirketler başka yerlerdeki merkezlerini İstanbul’a taşımaya başladılar”

 

”(Londra geçmişin merkeziydi İstanbul geleceğin merkezidir, geleceğimiz için şirketimizin merkezini İstanbul’a taşıdık) diyen küresel firmalar ortaya çıkmaya başladı”

”Ülkeler sadece siyasi ve askeri operasyonlara maruz kalmıyorlar. Ülkeler zaman zaman ekonomik operasyonlara da maruz kalıyorlar. Döviz rezervlerimizin yüksek olması bu ekonomik operasyonları engelleyen en önemli unsurlardan bir tanesidir. Sizin bir nevi cephanenizdir Merkez Bankası rezervleri”

 

”Bir-iki milyar dolarlık bir operasyon eskiden piyasayı allak bullak ederdi. Ama bugün birisi size operasyon yapmak isterse 10 milyar doları 20 milyar doları 50 milyar doları, 100 milyar doları kendisi kaybetmeyi göze alması lazım”

”Türkiye bu dönemde Merkez Bankası döviz rezervlerini de güçlendirerek önemli bir altyapı, girişimciler için de bir güvence oluşturmuş oldu. Bunlar özel sektörümüz açısından da teminat haline geldi”

 

Bakanlığa herhangi bir yabancı ülkeden veya yabancı bir şirketten ne zaman bir temsilci gelse her gelenin Türkiye’nin muhteşem bir potansiyeli olduğunu ifade ettiğini belirterek, ”Birçok şirket bu potansiyele yatırım yapmak istiyor. O nedenle de önemli oranda bazı şirketler başka yerlerdeki merkezlerini İstanbul’a taşımaya başladılar”.

 

Türkiye’de bilim denince, sadece doğal bilimleri değil sosyal bilimleri de aynı derecede dikkate almak gerektiğini, Bakanlığın bilim ayağını sadece teknolojiyle ilişkilendirmeyeceklerini, özellikle TÜBA ve TÜBİTAK bünyesinde yapacakları çalışmalarla, sosyal bilimlere de azami katkı sağlayacaklarını söyledi.

 

Günümüzde bilgi toplumuna geçiş süreciyle birlikte, insanın ve dolayısıyla girişimcinin öneminin zirveye çıktığını ifade eden Ergün, geçmişte büyük fabrikalarda yapılan üretimin, artık daha küçük ve yatay organizasyonlara doğru kaydığını, bu nedenle, günümüzde çok sayıda küçük ama hızlı, esnek ve etkili işletmelere ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Kaynakların sınırlı olduğunu, ancak bu kaynaklar, insan ihtiyaçları doğru tanımlanırsa ve kaynaklar doğru idare edilirse, herkes için fazlasıyla yeterli olabileceğini söyledi.

 

Türkiye’nin, genç nüfusunun büyük fırsatlar sunduğunu belirten Ergün, ”Ancak şu gerçeği sürekli aklımızda tutmamız gerekiyor: Büyük nimetler, iyi değerlendirilmediği takdirde, büyük külfetlere dönüşürler, yani fırsatlar tehdide dönüşebilir. Bu nedenle, genç nüfusumuzun her açıdan donanımlı yetişmesi, kendini geliştirmesi gerekmektedir” dedi.

 

”Ben her zaman şuna inandım: Bireylerin genleri farklı olabilir ancak toplumların genleri benzerdir. ABD toplumunun sahip olduğu sosyal, ekonomik ve siyasi ortam, o toplumun Steve Jobs veya Bill Gates gibi adamlar çıkarmasını sağlamıştır. Bu nedenle, biz de insanımıza benzer şartlar sağlamalı, sahip olduğumuz potansiyeli, açığa çıkarmalıyız. Fark altyapı farkıdır. Altyapı yoksa o potansiyeli hiç görmezsiniz bile. Bizim kendi toplumumuzun potansiyelini açığa çıkaracak altyapıyı sağlamamız gerekiyor”.

 

Girişimciliği sadece ekonomik bir mesele olarak değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir mesele olarak telakki etmek gerektiğini söyleyen Ergün, demokratikleşmeden siyasi istikrara, hukuk reformlarından eğitim sistemine, sosyal politikalardan iletişim altyapılarına kadar her konuyu, böyle bir perspektifte ele almak durumunda olduklarını belirtti. ”Birçok şirket bu potansiyele yatırım yapmak istiyor.”

 

Türkiye’nin son yıllarda gerçekleştirdiği başarıların, Türkiye’nin geleceğe yön verecek olan ender ülkelerden bir tanesi olduğu gerçeğini ortaya koyduğunu söyleyen Ergün, şunları kaydetti:

 

”Bakanlığımıza herhangi bir yabancı ülkeden veya yabancı bir şirketten ne zaman bir temsilci gelse her gelen şunu açıkça ifade ediyor ki; ‘Türkiye’nin muhteşem bir potansiyeli var. Coğrafyası, tarihi, kültürü, genç ve dinamik nüfusunun kendisine sunduğu büyük fırsatlar var’… Bunları görüyoruz. Bunları sadece biz söylemiyoruz, dışarıdan gelenlerin de gördükleri, tespit ettikleri ve buna yatırım yapmak istedikleri bir gerçek. Gerçekten buna yatırım yapmak istiyorlar. Birçok şirket bu potansiyele yatırım yapmak istiyor. O nedenle de önemli oranda bazı şirketler başka yerlerdeki merkezlerini İstanbul’a taşımaya başladılar. Şunu rahat rahat söylüyorlar, diyorlar ki: Mesela Londra’dan İstanbul’a merkezini taşıyan bir şirket ‘niye buraya taşıdınız?’ diye sorduğumuzda şu cevabı verebiliyor; ‘Londra geçmişin merkeziydi İstanbul geleceğin merkezidir. Geleceğimiz için şirketimizin merkezini İstanbul’a taşıdık’ diyen küresel firmalar ortaya çıkmaya başladı. Bu Türkiye’nin potansiyelini göstermesi açısından son derece önemli.”

 

 

Bakan Ergün, 2002’de 36 milyar dolar ihracat yapan Türkiye’nin 2011 yılında 135 milyar dolar ihracat yaptığını, bu artışın sahip olunan petrol veya doğalgaz zenginliğinden değil, mevcut var olan girişimci potansiyelin açığa çıkmasından kaynaklandığını söyledi.

 

Son 9 yıl içinde, doğru ekonomi politikaları ve doğru dış politika uygulamalarının bu zemini doğurduğunu, ihracattaki bu artışın, iş dünyasının kendisine daha fazla güvenmesinden, zihniyet değiştirmesinden, işine, ülkesine ve dünyaya farklı bir zaviyeden bakmaya başlamasından kaynaklandığını ifade eden Ergün, sadece ihracatta yaşanan bu gelişmenin insan faktörünün yanında doğru politika ve altyapılar devreye girdiği zaman aynı aynı kaynaklarla çok daha fazla çıktı elde etmenin nasıl mümkün olduğunu gösterdiğini kaydetti.

 

Ergün, ”Güven ve siyasi istikrar, girişimci potansiyeli ortaya çıkardı” dedi.

Son 9 yılda, ekonomide, demokratikleşmede, iç ve dış politikada atılan adımların, Türkiye’de güven ve istikrar ortamının oluşmasını sağladığını, bunun da potansiyeli açığa çıkardığını, girişimciliğin gelişimini önleyen faktörlerin de bir bir tedavülden kalktığını anlattı.

 

Siyasi istikrarın oluşması, hak ve özgürlüklerin genişlemesi, demokrasi seviyesinin yükselmesinin, girişimciler için önemli bir zemin hazırladığını dile getiren Ergün, ”Özal’dan beri Türkiye’de düşünceyi açıklama hürriyeti, inanç hürriyeti ve müteşebbis hürriyeti dile getirilir. Bu 3 hürriyetin birlikte geliştiği ülkeler, son derece büyük potansiyelini açığa çıkarabilen ülkelerdir” dedi.

 

Düşünceyi açıklama hürriyetinin olmadığı yerlerde insanlar kendilerini ifade edemiyorlarsa, farklılıklarını ortaya koyamıyorlarsa bunun iktisadi yansımalarının da olacağını ve bu insanların gücünden yararlanılamayacağını ifade eden Ergün, düşünce hürriyeti değil, düşünceyi açıklama hürriyeti bulunduğunu ve açıklanamayan düşüncenin de düşünce olmayacağını söyledi.

Ergün, ”Düşün ama hindi gibi düşün…. Ne düşünüyorsan söyle, aykırı olsun, farklı olsun. Onunla gelişebiliriz. Girişimciliğin bu özgürlükle yakından ilgisi var” diye konuştu.

 

Girişimciliğin inanç hürriyeti ile de yakından ilişkisi bulunduğunu dile getiren Ergün, ”Toplumda insanların en değer verdikleri şey inançlarıdır. İnançları insanlar için vazgeçilmezdir. İnançları için çok fedakarlık yaparlar. Eğer toplum, birey inancını önemsiyorsa bizim de onun inancını önemsediğimizi göstermemiz lazım. Kendisiyle aynı inancı paylaşmak mecburiyetinde değiliz. Birisi önemsiyorsa bizim de önemsememiz lazım ki onun potansiyelini açığa çıkaralım” dedi.

 

 

Bakan Ergün, teşebbüs hürriyetine de işaret ederek, şunları söyledi:

”Birisi bir iş yapmak istiyorsa onun önünde hukuki veya hukuk dışı bir engel olmamalı, hukuki altyapı güçlü olmalı. İlişkilerin belirleyici olduğu bir ülkede, ‘adamla aran iyiyse işin iyi, adamla aran iyi değilse işin kötü’… Böyle olmaz. Hukuk… Seninle aram iyi de olsa kötü de olsa işlerimizin hangi çizgide olacağını bilmem lazım. Senle aram bozuksa işlerim de bozuk olacak. Senle aram iyiyse işlerim de iyi gidecek. Böyle bir ülkede girişimcilik gelişemez. İlişkilere bağlı bir düzen… Var öyle, adam sana veriyor, veriyor, veriyor, zengin ediyor. Bir gecede karar değiştiriyor, mal varlığının bloke edildiği ülkeler var. İlişkilere bağlı her şey. İlişkilere değil, kurallara bağlı olması lazım. Türkiye bu altyapılarla girişimciliğin potansiyelini ortaya çıkardı. Kendi ekonomisi ile Avrupa ekonomileri arasında da ciddi farklar oluştu.”

 

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Türkiye’nin kurallara uyduğunu, bütçe açıkları ve borç oranlarını Maastricth kriterleri seviyesine getirdiğini, ama bugün AB ülkelerinin birçoğunda kamu borçlarının milli gelire oranının yüzde 10-15 seviyesinde olduğunu kaydetti.

 

Türkiye’de bütçe açıklarının milli gelire oranını yüzde 3’lerin altına indirmeyi başardıklarını, kamu borçlarının da milli gelirin en fazla yüzde 60’ı olması gerekirken, Türkiye’nin bunu yüzde 40 seviyesine kadar çektiğini vurguladı.

 

Enflasyon ve faiz oranlarının geçmişle kıyaslanamayacak bir seviyeye geldiğini, kamu borçlarının yapısının değiştiğini ve yabancı para cinsinden borçların minimum seviyeye indiğini anlatan Ergün, ”Türkiye’de hem kamu borçlarının miktarı azaldı milli gelire göre hem de kompozisyonu değişti. Bu kompozisyon değişikliğinin siyasi etkileri de var. Eğer borcunuz yüksekse, dış borçlar döviz cinsinden ağırlıklıysa, bunun siyasi yansılamalarının nasıl olduğunu biliyoruz. Bu siyasi yansılamalar önemli oranda bertaraf edilmiştir. Bugün Türkiye dünyada siyasi ve ekonomik konularda çok net mesajlar veriyorsa, bu konuda Türkiye’nin önemli bir gelişme yaşamasıdır. Dış borçların toplam kamu borcu içindeki miktarını azalmış bu da siyasi açıdan Türkiye’nin elini güçlendirmiştir” dedi.

 

Ergün, Merkez Bankası döviz rezervlerinin de 100 milyar dolara yaklaştığına işaret ederek, şunları kaydetti:

 

”Ülkeler sadece siyasi ve askeri operasyonlara maruz kalmıyorlar. Ülkeler zaman zaman ekonomik operasyonlara da maruz kalıyorlar. Döviz rezervlerimizin yüksek olması bu ekonomik operasyonları engelleyen en önemli unsurlardan bir tanesidir. Sizin bir nevi cephanenizdir Merkez Bankası rezervleri. Bir-iki milyar dolarlık bir operasyon eskiden piyasayı allak bullak ederdi. Ama bugün birisi size operasyon yapmak isterse 10 milyar doları, 20 milyar doları, 50 milyar doları, 100 milyar doları kendisi kaybetmeyi göze alması lazım. Türkiye bu dönemde Merkez Bankası döviz rezervlerini de güçlendirerek önemli bir altyapı girişimciler için de bir güvence oluşturmuş oldu. Bunlar özel sektörümüz açısından da teminat haline geldi”

 

Ergün, özel sektörün kendi teminatlarıyla artık borç alabildiğini, bunun güvenden kaynaklandığını, girişimciler bu zemini gördükleri için daha çok yatırım yaptıklarını kaydetti.

 

2003-2010 arasında krize rağmen yüzde 5 ortalama bir büyüme gerçekleştirdiğini, bu büyümenin özel sektör yatırımlarıyla ortaya çıktığını anlatan Ergün, 2002’de 43 milyar lira olan özel sektör yatırımlarının, 2010 yılında 164 milyar liraya ulaştığını, 2002’de sadece 31 bin iş yeri açılırken, 2010 yılında bu rakamın 52 bine ulaştığını, 2011 yılının 9 ayında ise 42 bin yeni iş yeri açıldığını vurguladı.

 

Ergün, Türkiye’nin 2003 yılından bugüne kadar 105 milyar doların üstünde bir doğrudan yabancı yatırıma ev sahipliği yaptığını, bütün bu gelişmelere rağmen, girişimciliğin çok daha yüksek bir seviyede olması ve daha fazla adımlar atmaları gerektiğini kaydetti.

 

Ergün, ”Türkiye, artık güçlü altyapılar oluşturan bir Türkiye’dir. Hukuku güçlendirilmiş bir ülkedir, öngörülebilir bir Türkiye’dir. Girişimciler açısından o zemin hazırlanmıştır” dedi.

 

Mevcut yatırımların büyümesi kadar yeni girişimciler tarafından sürekli yeni yatırımların yapıldığı bir dönemi yaşadıklarını, artık gençlerin sadece iş aramadıklarını, iş kurduklarını bunun da memnuniyet verici olduğunu ifade eden Ergün, 2023 yılında Türkiye’nin dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri olmayı hedefliyorsak bu hedefe girişimcilerle, özel sektörün gücü ile varabileceklerini bu gerçeğin de farkında olduklarını söyledi.

 

Ergün, geleceğimizin nasıl şekilleneceğine küçük işletmelerin veya henüz kurulmamış olan gelecekte kurulacak işletmelerin karar vereceğini kaydetti.

Mevcut yatırımların gelişmesi yeni yatırımların oluşması yatırımların daha verimli alanlara yönelmesi için girişimci sayısının artırılması gerektiğini anlatan Ergün, bu nedenle özellikle yenilikçi girişimciliği artırmaya büyük önem verdiklerini söyledi.

 

Nihat Ergün, Bakanlık olarak, Türkiye’de girişimciliği artırmak için yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verirken de ilköğretimden üniversiteye kadar eğitimin her aşamasında girişimciliğin müfredatlarda hem teorik hem de pratik olarak daha fazla yer almasını sağlayacaklarını, üniversitelerdeki akademik yükselme kriterlerini değiştirecek, patent ve projeleri de yükselme kriterleri arasına koyacaklarını söyledi.

 

Ergün, genç girişimcilik, ekogirişimcilik ve sosyal girişimcilik gibi tematik alanlara yönelik özel çalışmalar yapacaklarını, araştırma ve veri toplama çalışmaları yaparak, bu alanda önemli bir eksikliği kapatacaklarını vurguladı.

Üniversitelerde girişimci ve yenilikçi üniversite endekslerini oluşturacaklarını ve üniversitelerimizin bu alanlardaki performansını ölçmeye başlayacaklarını anlatan Ergün, girişimcilik konusunda özellikle KOSGEB aracılığıyla çok önemli eğitim programları düzenlediklerini ve toplam 60 bin kişinin bu eğitimlerden yararlandığını kaydetti.

 

Girişimcilere iş planı hazırlamaları şartıyla kendi işlerini kurmaları için, 27 bin liraya kadar geri ödemesiz destek sağladıklarını, ayrıca sıfır faizli, 2 yılı geri ödemesiz toplam 4 yıl vadeli 70 bin liraya kadar kredi desteği verdiklerini anlatan Ergün, bugüne kadar 2 bin 500 civarında kişinin KOSGEB’in bu desteğinden yararlanarak kendi işlerini kurduklarını, hedeflerinin yılda 5 bin kişiyi bu şekilde desteklemek olduğunu söyledi.

Ergün, üniversitelerde girişimcilik derslerini artırmayı ve girişimcilik yarışmaları düzenlemeyi amaçladıklarını ve bu yarışmaların kademeli olarak bu yıl başladığını bildirdi.

 

Teknoloji odaklı iş fikirleri için de Bakanlık olarak Teknogirişim sermayesi desteğini uyguladıklarını ve her üniversiteden 3 kişiyi ödüllendirdiklerini anlatan Ergün, bu programla, üniversite mezunu gençlere teknolojik fikirlerini ürüne dönüştürmeleri için 100 bin lira hibe desteği sağladıklarını kaydetti.

Ergün, bugüne kadar 452 tekno girişimciyi desteklediklerini, bu yıldan itibaren her yıl 500 genci bu şekilde destekleyeceklerini kaydetti.

 

Girişimciliğin sermaye sorunu değil, bilgi sorunu olduğunu ifade eden Ergün, ”Eğer bilgin varsa, fikrin ve projen varsa, biz onu ürüne dönüştürmek için gereken desteği sağlarız. Ben ülkemizdeki ve yurt dışındaki bütün genç arkadaşlarımızı bu desteklerden yararlanmaya davet ediyorum” dedi.

 

Ergün, ”Biz bütün bu çalışmalarla ülkemizdeki girişimciliği hem sayısal olarak hem de nitelik olarak artırmaya devam edeceğiz. Böylece potansiyel kaynaklarımızdan birisi olan genç nüfusumuzu kendimiz için gerçek bir avantaja dönüştüreceğiz” diye konuştu.

 

Dünyadaki bor madeni rezervinin yüzde 65’inin Türkiye’de olduğunu, ancak bunun türevleriyle alakalı gereken çalışmaya daha yeni başladıklarını dile getiren Ergün, şunları ifade etti:

 

”Nerede hangi sektörlerde ne iş yapacağız? Nano teknolojiden tutun, çimento ve tekstile kadar her alanda kullanabiliyorsunuz. Biz dünya rezervlerinin yüzde 65’ine sahibiz ama bordan dünyadaki toplam kazancın yüzde 15’ini elde ediyoruz. ABD rezervlerin yüzde 15’ine sahip ama kazancın 65’ini elde ediyor. Neden? Biz kamyonla satıyoruz o türevini satıyor. ARGE’sini yapmış, içindeki zenginliği bulmuş. Ona teknoloji, bilgi katmazsan, o değerli olmuyor” dedi.

 

Bu nedenle bu girişimcilik konusunda organizasyonu yapan bu konuya önem vererek 50. yılda girişimcilik konusunu etkinlikleri içersine alan İktisadi Araştırmalar Vakfına da ayrıca teşekkür ediyorum. Ve konuşmamın sonunda bugün akademik çalışmalarıyla ödül alacak olan bütün arkadaşlarıma bir kere daha tebrik ediyorum bu organizasyona ev sahipliği yaptığı için İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörüne ve yönetimine de ayrıca teşekkür ederek hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Önceki Haber Girişimcilik Konferansı ve Ünal Aysal Tez Değerlendirme Yarışması Ödül Töreni

İktisadi Araştırmalar Vakfı. Tüm Hakları Saklıdır.